background
Haberler
09.12.2013

ST Makina Dergisi'nde yayınlanan "Duayenler" özel dosyasında Ermaksan'ın kurucusu Erol Özkayan ile yapılan röportaj

TİCARETİN KOKUSUNU ALAN EFSANE: EROL ÖZKAYAN
Elli yıldır hiç durmadan ve korkmadan emin adımlarla makine sektöründe yer alan bir isimden bahsediyorum sizlere. Cesur kişiliğiyle ‘Girişimci ruh’ kavramının yaşayan nadir örneklerinden. Denizde dalgalara meydan okuyan bir kaptan misali, gittiği yoldan dönmeyen, başarı yolunda hedefinden şaşmayan… Zira uzmanlık alanında ısrarcı olmayan; lakin bir o kadar da başarı konusunda iddialı.

Ülkemizde elli yıldır makine piyasasında aralıksız olarak varlığını sürdüren firma sayısı oldukça sınırlıdır… Bizzat yaptığım araştırmalardan bu rakamın tüm Türkiye genelinde 40’tan fazla olmadığını biliyorum. İşte tam da bu klasmanda bir firmanın sahibiyle görüştüm. Yokluk ve parasızlıkla çıktığı bu yolda yılmadan yoluna devam etmiş, aldığı nefes gibi sektörü damarlarında hissetmiş yaşayan bir efsane. Eminim ki bu röportajımızdan sonra aklınızdaki ‘Girişimci ruh’ ifadesi yeniden anlam kazanacak. Herkes çalıştığı işe dört bir koldan tekrar sarılacak.

Bugün 90’dan fazla ülkeye ihraç ettiği makinalarla sektöründe dünyanın sayılı firmaları arasında yer alan Ermaksan’ın sahibi Erol Özkayan’ın kendi ağzından başarı öyküsünü dinledik. Yakışıklı ve genç, dinamik duruşunun ardında saklı 70 yıllık yaşamının içerisindeki elli yıllık sektör tecrübesi sizleri bekliyor.

"HAYATIMIN DÖNÜM NOKTASI OLDU"

Babasını henüz altı yaşında kaybeden Erol Bey, zamanında çok sıkıntı çekmiş… 20 yaşında askerliğe giden ve döner dönmez de makine sektöründe kendi firmasını kuran Özkayan; Almanya’ya gitmekten vazgeçtiği geceyi anlatarak sektöre nasıl adım attığını paylaştı: "1963 yılı… Askerden döndükten sonra ilk kez çalışma hayatına atıldım. O yıllar Türkiye’de iş sahalarının çok dar olduğu yıllardı. Ne yapsam, diye düşünürken 22 yaşındayken Almanya’ya gitmeye karar verdim. Eşyalarımı hazırladım. Her şey tamam, ertesi gün Almanya’nın kuzey bölgesine Hamburg’a doğru yola çıkacağım. Fakat Almanya’ya gitmeden bir gece evvel, ben gideceğim diye annem hastalandı… Kader işte, Allah’ın bir hikmeti; gitmedim. İşte o gece benim için bir dönüm noktası oldu. Annem bir tarafta, ablam bir tarafta… Ben babamı altı yaşındayken kaybettim ve bizi annem büyüttü. Dolayısıyla biz birbirimize çok bağlıydık. Evet, bir yanda isteklerim ve hayallerim vardı; fakat o gece annemin fenalaşması beni derinden üzdü ve gitmemeye karar verdim. Hem de her şeyin hazır olmasına rağmen biletlerden tutun da, valizime kadar… Fakat düşünüyorum da, aldığım bu karar hala hayatımda verdiğim en doğru karardır."

Almanya’ya gitmekten vazgeçen Erol Bey Bursa’da iş hayatına atılmaya karar verir. Önceleri küçük atölyelerde işçilik yaparak hayatını kazanan Özkayan, makine sektörüne başladığı yılları şu şekilde anlatıyor: "O zamanlar devlet kurumları vardı; Merinos, Devlet Su İşleri gibi… Oralardan çağırdılar beni; fakat gitmedim. Geriye baktığımda doğru seçimler yaptığımı görüyorum. Ancak tabii ki bu bir kader. O zamanlar böylesine işler yapacağım asla aklıma gelmezdi. Makine sektörünü kendim istedim. Öncelikle küçük bir atölyede çalışmaya başladım. 1960’lı yıllarda tabii şimdiki gibi devasa fabrikalar yok. Bir tane torna ve bir kaynak makinasından oluşan küçük firmalar vardı… Ben askere gitmeden önce de çalışmıştım. Askerlik dönüşü girdiğim iş yerinde de biriktirdiğim küçük miktardaki parayla bir yer tuttum ve atölye açtım. Tabi o zamanlar parasızlık vardı, yokluk çekiyorduk. Hep göğüs gerdim. Bursa’da Santral Garaj’da bir dükkan açtım kendime… Zaten oranın alt kısmında da o dönemlerde hiçbir şey yoktu; ne bina, ne de bir yer, tamamen ıssız. Yalnızca bir çırağım vardı ve uzun bir süre direndim yokluğa. O zamanlar ona ödediğim para olsun 2 lira; ama yine de ya 2 lirayı bulamadığım ya da zar zor denkleştirdiğimi bilirim. Ama yine de direndim, işi bırakmadım. Bir ahbabım küçük tezgahında tornasını satıyordu. Onu taksitle satın aldım ve böylece işe başladım.”

"İLK ADIMI ATTIM"
Günümüzde henüz 20’li yaşlar böylesine büyük kararlar almak için çok erken gibi görünse de, zaman bazı insanları çabuk büyütüyor. İşte bu kararları alabilen ve önünü kestirebilen kişiler sıyrılıyor belki de, her ne kadar zorluk çekseler de: "Çok çalışıyordum ve çok değişik işler yaptım. Mesela ilk işe başlayışımdan bahsedeyim. Kendime küçük bir dükkan açtım; bir mengene, bir tane de dönen zımpara taşı ve sıfır sermaye ile başladım çalışmalarıma. Bazı zamanlarda öğlen yemeğine verecek para olmazdı… Hemen annemin evine gider, Allah ne verdiyse karnımı doyururdum. Tabi sonrasında da koştura koştura işe dönmek cabası… Evet, küçük bir atölyem vardı artık ama yetmiyordu. Buna bir çare bulmanın vakti gelmişti, dökmeci bir tanıdığımla konuştum. Eski kara tezgahların ayaklıkları vardır. Allah rahmet eğlesin; Sait Abi’nin emeği büyüktür. Ona dükkan açtığımı söyledim ve döküm istedim. Amacım dökümü işleyip satmaktı. ‘Tamam’ dedi. Verdi bana bir takım ayakçık, ben de vurdum sırtıma… Taaa Duaçınarı’ndan onları dükkana Santral Garaj’a kadar taşıdım. Ayakçık satmaya başlayacaktım; ama ayaklarım da mahvolmuştu onca yolu gelirken… İşleyip sattıkça tedarik ettiğim dökümlerin parasını ödemeye başladım. Sonra torna satın aldım, tabii onu da taksitle. Ayda 1 lira, 1 lira ödedim. Bu sefer gövdeyi de imal etmeye başladım. Ama kendim yapıp, kendim satıyorum… Adetlerim arttı bu dönemde. Durum böyle olunca tabii bir işçi daha aldım yanıma, sonunda azıcık da olsa kazanmaya başlamıştım.”

"FİRMAM BÜYÜMEYE BAŞLADI"
Erol Özkayan’ın artık bir sayfayı kapatıp, diğer sayfayı açma vakti gelmişti. İşte şimdi yılmadan devam etmesi gereken dönemin kapısı aralanmıştı. Sözünü ettiğim ‘Girşimci ruh’un ayak sesleri, Erol Bey’in hayatının yönünü çiziyordu. Artık adım adım gelen başarı onu bekliyordu: "Sektörden bir ağabeyim, yanındaki dükkanın boşaldığını söyledi. Daha sonra bu dükkana taşındım. İki yıl sonra dükkanım büyüdü. Yıl 1965… Burada önce dokuma tezgahlarının imalatına başladık. İş organizasyonunu çok iyi başarıyordum. İşi kaçırmıyordum… Bir an öyle bir hale geldi ki; 15 günde 10 tane tezgah yapıyordum. Uşak taraflarından inanılmaz talep geliyordu. Sonra öyle bir dönem geldi ki dokuma tezgahlarından vazgeçildi, satılmamaya başladı. Bu sefer de biz mobilya makinalarını üretmeye başladık. O zamanlar tabii her şeye ihtiyaç var. Eee biz de üretiyoruz, ürettiğim makinaların satışı ağırlaşmaya başladığında anlıyordum, hemen ürettiğim makine türünü değiştiriyordum. Ürettim yaptığım iş üstünde ısrar etmiyordum, trend neyse, neye ihtiyaç varsa ihtiyaçları karşılamaya bakıyordum. Yatar daire, planya, kapama presi, çizgili yatar daire çeşitleri imal ettik bir 10 yıl da… Ama yaptığımız makinalar her zaman kaliteliydi ve piyasada standartların üzerindeydi değerleri. Sonra bir dönem daha bitti, bu da ağırlaşmaya başladı. 1980’lere yaklaştığımız bu dönemde bu işler de ağırlaşınca; elektriklerin sık sık kesildiği yeni bir dönem başladı. Türkiye’de hemen hemen her gün elektrikler kesiliyordu. Üç, dört saat kesiliyordu ve gelmiyordu. Bu sefer de ben alternatör işine girdim. Farklı bir sektördü; ama en az beş yıl bu sektörde tedarikçi olduk. Bu dönemde alternatör üretimi yoktu. Ürünler yurt dışından geliyordu ve pahalıydı. Sektördeki boşluğu gördüm, piyasanın ihtiyacı vardı. Beş yıl boyunca hastanelere, fırınlara, çiftliklere ve İstanbul’da birçok firmaya ürün verdim. 1980’li yıllarda elektrik kesintileri oldukça azaldı ve ben de bu sektörden yine çıkmaya karar verdim. O dönemde tabakhanelerde kullanılan deri traş, deri yarma makinaları yurt dışından geliyordu. Bu makinaların üretimine başladım. Tabakhaneler çalışması çok zor olan alanlar. Verdiğim ürünlerin tahsilatını yapmak için çok gittim tabakhanelere ve çok zor zamanlar yaşadım bu yüzden. Otomobil tamirhanelerinde kullanılan liftlerin üretimini Türkiye’de ilk ben gerçekleştirdim. Sektördeki ahbaplarım yeni alanlara girmemem konusunda çok telkinlerde bulundular. Her yeni sektörde kaliteli üretimler gerçekleştirebilmek başlı başına bir iş. Ama ben haklı çıktım, şimdi onların hiçbiri yok piyasada. Fakat bu dönemde hep ihracat yapabilmeyi hedefliyordum. 1990’lara kadar ihracat gerçekleştiremedim; fakat bu döneme kadar hep yurt dışına satış yapmayı hayal ettim. Liftlerde oluşan rekabet ortamından sonra metal işleme makinaları konusunda çalışmalarıma başladım. Şu anda da lazer işleme makinaları üretimini gerçekleştiriyoruz. Ama daha teknolojik makinaların üretimini hedefliyoruz tabi ki.3 000,4000 tonluk 12 ve 16 metre boyunda abkant pressler, 40 mm kesebilen 6 metre boyunda giyotinler yapıyoruz. ”

HAYAL BİR NEBZE DE OLSA GERÇEKLEŞTİ
İlk ihracatını yolundan döndüğü Almanya’ya gerçekleştirdi Erol Özkayan: "Eskiden İzmir’e fuara marangoz makinaları götürüp satardık. Yurt içinde epey ilerlemiştim; ama yurt dışında da epey ciddi bir Pazar vardı. Bir süre sonra Almanya’da bir tanıdığımı aradım ve makinalarım için müşteri bulmasını istedim ve Almanya’ya gittim. Bu da bir cesaretti. Şu anda Almanya’ya, Amerika’daki şirketimiz aracığıyla Amerika’ya lazer makinaları satıyoruz. Bu ülkede yüksek teknolojili, gelişmiş makinalar satmak artık çok zor. Amerika ve Almanya’nın teknoloji seviyesine gelmeliyiz ki ürün satabilelim. Şu an da dünyada beş kıtada ve 90 ülkede makinalarımız kullanılıyor. Ben hala işin içerisindeyim."

"BU ŞİRKET BENDEN SONRA DA DEVAM EDECEK"
Eşi ve ailesiyle zaman zaman zor anlar yaşadıklarını da söyleyen Özkayan, çocuklarından umutlu. Her iki çocuğunun da evlendiğini ve artık kendisinin ailenin dedesi olduğunu anlatan Erol Bey; "Eşim çok mütevazi bir insandı her zaman… Zor zamanlarımız da oldu elbette, parasız kaldığımız da… Eşim hiçbir zaman bunları sorun etmedi. Çocuklarımdan da çok memnunum. Bir oğlum ve bir kızım var. İki çocuğumda burada çalışıyor. Her ikisi de evli ve çocukları var. Bu şirket benden sonra da devam eder. Her ikisi de yıllardır benim yanımda çalışıyor" dedi.

"BİZİM ÜRETTİĞİMİZ MAKİNA, HER ŞARTTA ÇALIŞMAK ZORUNDA"
Ürettiği ilk makinadan bu yana asla kaliteden ödün vermediğini anlatan Erol Bey; müşteri memnuniyetini nasıl esas aldıklarını da bir örnekle paylaştı bizlere: "Bizim firmamızda müşteri memnuniyeti son derece önemlidir. Bir müşteri bizi aradığında aynı gün içerisinde tekrar dönmemiz lazım. Eğer makinanın markası Ermaksan ise söz konusu makine Amerika’da da olsa çalışacak. Operatör bazen hata yapabiliyor; ama biz müşterimizin sorununu her şartta çözmek zorundayız. Bazı firmalar servis için para ister, kazanç bekler. Biz ufak hesaplar yapmayız ve bu yüzden güvenilen markayız. Geçtiğimiz yıllarda Amerika’da bir müşterimiz, bayiye yüklenmiş mahkemeye vereceğini söylemiş… Bayi bizimle hemen iletişime geçti, operatörün hatası sonucu bu makinanın arızalandığını ve firmanın sorun çıkardığını söyledi. Tabii sesi telaşlı… Bunu duyduğumuz an siparişi verdik, bayimize derhal yeni bir makine gönderdik… Bayimiz makinayı görünce şaşırdı ve bütün Amerika’da duyuldu bu durum. Bayinin bize olan güveni ve itimadı kat kat arttı. Sorun yaşayan firmanın da zararını yeni makine göndererek kapattık. Zaten akabinde de aynı dönem içerisinde 15-20 tane yeni sipariş aldık. Şu an çok güçlü bir teknik servise sahibiz. Her yıl yeni adımlar atmaya devam ediyoruz. Ama esas gelecek dönemde yüksek teknolojiye geçimiz olacak."

"DÜRÜST OLUN"
Elli yıllık tecrübesini sınırlı zamanda bizlerle paylaşan Ermaksan’ın Yönetim Kurulu Başkanı Erol Özkayan’ın başarı öyküsü işte böyle… Röportajımızı bitirmeden önce mutlaka gençlerin dürüst çalışması gerektiğini de ifade eden son olarak şunları söyledi: "Tabi bu imkanlar havadan gelmedi ya da durup dururken olmadı. İlk önce dürüst olmalısınız. Yaptıkları iş kaliteli olmalı, düzgün olmalı. Ben zamanımı hiçbir zaman boşa geçirmedim. Sigara içmedim, içki de içmedim. Bunlar benim vücudumu korudu. Hastalık yüzünden çalışamayabilirdim. Sabahları hep erken geldim işime. İlk yazlığımın bulunduğu siteden en erken ben çıkardım. İşe olan sevgi, bağlılık çok önemli. Fabrikamda Türk Sanat Musikisi Korusu kurdum. Çalışanlarımızdan solistlerimiz var, hem de konservatuvardan gelen talebeler var. Yalnızca Cumartesi günleri çalışıyoruz. Tayyare Kültür Merkezi’nde konser veriyoruz. Artık 71 yaşımdayım. Hobilerim var. Yıllardır ata binerim mesela. Bu beni sağlıklı ve dinç tuttu. Çiftliğim var. Burada hayvancılık ve tarımla uğraşıyorum şimdi. 700 tane damızlık koyunum var. Bunun haricinde yelkenli teknem var ve kendim kullanıyorum. Teknemle eşimle birlikte uzun yol yapıyorum. İnşallah Allah daha ömür verir de eşimle ve ailemle daha fazla yol yaparız. Ama gençler bu hikayeyi unutmasın. Şimdiki varlığa ulaşmam için çok çalıştım, çok uğraştım, çok yoruldum; ama dürüstlükten ve kaliteden hiç vazgeçmedim."